3 Nisan 2012 Salı

Erotik Bir Aşk Hikayesi "ISSIZ REÇEL"

Sevgili okurlar, az sonra okuyacağınız aşk hikayesi tamamen gerçektir. Ünsüz senarist Ayça Çalkoparan, bu hikayesini yazmak için tam olarak 3 ay boyunca bir reçel kavanozunun içinde yaşadı. Orada edindiği tecrübeler ve tanık olduğu büyük bir aşkı siz okurları için kaleme aldı. Buyrun:

ISSIZ REÇEL


Sezai, bir Cihangir barında barmen olarak işe başlamıştı. Dalgalı ve düzgün tarandığı halde gözünün önüne düşen saçları, saçlarından görünmeyen ama aslında çok anlamlı bakan puslu gözleri, yapısız omuzları ve kafasını kati suretle kıpırdatmadan yürümesi ile girdiği tüm mekanlarda ilgiyi üzerine çekmeyi başarıyor, tüm genç kızların rüyalarını süslüyordu.


Sezai boş zamanlarında yemek yapıyor, anneannesinden kalma pikaptan müzik dinliyor, kimi zaman da gitarını eline alıp kendi yazdığı şarkıları söylemekten büyük keyif alıyordu. Bundan önce oturduğu apartmanın diğer sakinlerinden 4'ü Sezai'nin müziğine maruz kalmaktan ötürü vefat ettiği için Cihangir'e taşınmış ve kendisine yeni bir hayat kurma kararı almıştı. Fakat bunların yanı sıra Sezai'nin hiç kimselerin bilmediği, birilerine anlatmaktan çekindiği bir özelliği daha vardı. Sezai, geceleri göğüs uçlarına patlıcan reçeli sürüp eve çağırdığı hayat kadınlarına yalatıyordu. Göğüs uçlarına sürdüğü patlıcan reçelini yalamaları için onlara her gece yüzlerce Türk Lirası veriyor ve bu şekilde ıssızlığını ört bas ediyordu... Ama artık hayat kadınları değil de gerçekten onu mutlu edebilecek, aşık olabileceği bir kadına yalatsın istiyordu göğsündeki patlıcan reçellerini... Ve o kadın kimbilir şu an nerelerdeydi...



Her akşam olduğu gibi saat gece yarısını geçtiğinde Sezai'nin çalıştığı bar kapanmıştı. İçeride sadece Sezai ve bir barmen arkadaşı daha vardı. Etrafı topluyor bir yandan da goygoy yapıyorlardı. Tam o esnada nasıl başardıysa artık kepenkleri inik mekana girmeyi, içeri bir kadın girdi. Sarhoş olduğu her halinden belli olan, ufak tefek, erkek gibi kısa kesilmiş ve turuncuya boyanmış saçlarıyla bara girip bir şeyler içmekte diretiyordu genç kadın. Sezai'nin mesai arkadaşı Resul, barın kapandığını artık ona içki veremeyeceklerini izah etmeye çalışsa da ikna olmayan genç aşüfte sorun çıkaracak gibi görünüyordu. Tam o esnada mutfaktan dönen Sezai bu tatsız duruma müdahale etmek üzere Resul'ün omzuna ben hallederim gibilerinden dokundu. Resul, "eeh çok da şamofi..." diyerek ceketini alıp bardan çıktı. Genç kadın ve Sezai barda yalnız kalmıştı. Etrafa loş ışıklar, Sezai'nin ayfonundan açtığı hafif müzik ve alkol kokusu hakimdi...


Sezai fıçının dibinde kalan sulu biradan 1 bardak doldurup kadına uzatmış, bundan başka yok, iç de git demişti. Tam da genç kadının hoşlandığı hoyrat erkek profilini oluşturan Sezai çoktan gönlünde taht kurmuştu. Sezai barın arkasında yıkadığı son bardakları kurularken arkadan gürültülü bir ses geldi. Dönüp baktığında bir de ne görsün? Genç kadın sızıp yere düşmüş ve bununla birlikte çantasındaki eşyalar da etrafa saçılmıştı... Temiz kalpli Sezai kadının eşyalarını çantasına koyarken bir yandan da kadını uyandırmaya çalışıyordu. Tam o esnada kadının çantasında duran o şeyi gördü... Sezai tam anlamıyla şoke olmuştu. Bir çantasındaki o şeye bir de kadına bakıyordu. Bir o şeye, bir kadına. Bir o şeye, bir kadına. Durdu ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Yapacağı tek şey vardı, kadını sırtlayıp evine götürmek.


Sezai kadınla birlikte eve geldiğinde, kadın hala baygındı. Etrafta dün geceden kalma patlıcan reçeli kavanozları duruyordu. Hemen toparladı. Ve sabah yaptığı hayat kadını rezarvasyonunu arayıp iptal ettirdi. En verimli kızlarından birini ayırtmış olan Mama biraz sinirlendi ama konumuzla uzaktan yakından alakası yok bu durumun. Kadın salondaki kanepede uyuyor, Sezai ise onu izliyordu. Biraz geçmeden o da uyuya kaldı...


Ertesi gün uyandığında kadın gitmişti. Sezai kuşkulanmıştı. Hemen gidip onun için en önemli olan şeye, patlıcan reçeli zulasına baktı. Dün gece tam 48 tane vardı ama şu an yalnızca 47 tane kalmıştı. Üstelik 5 adet patlıcan reçeli sadece 100 liraydı. Evet yanlış okumadınız sadece 100 lira. Bunu dün geceki kadından başkası yapamazdı... O sırada gözlerinin önüne, dün gece kadının çantasını toplarken gördüğü o şey geldi... O şey boş bir patlıcan reçeli kavanozuydu... Yoksa bunlar Sezai'nin peşine düşmüş bir çete miydi? Belli bir süre düşündükten sonra Sezai günlük rutin işlerini yapmaya koyuldu.


Akşam barın en hareketli olduğu saatlerde Sezai müşterilere içki doldururken omzuna bir el dokundu. Dönüp baktığında karşısında dün gece evinde uyuyan kadını gördü. Kadın gülümseyerek "Bi Smirnoff ice verir misin?" dedi.


Gecenin ilerleyen saatlerinde barda sadece 3-5 müşteri ve o kadın kalmıştı. Üstelik kadın o kadar çok içmişti ki müzik çalmadığı halde ortada tek başına dans ediyor arada bir de spagat açıyordu. Sezai bir kaç dakika kadının manasız hareketlerini izledikten sonra içinden bir şeyler kopup gitti. Yoksa kadına aşık mı oluyordu? Kendini sarsıp aramıza geri dönen Sezai kadına yaklaştı ve "Kasayı kapatıyoruz abla hesap almam gerekiyor." dedi. Sarhoş kadın adisyonu görünce "
Ben de bunu ödeyecek kadar para yok ki..." diye karşılık verdi. Sezai artık orada İSYAN etti. "Eeeahhh be kadın!! Bela mısın sen benim başıma? Ayranın yok içmeye tahtırevanla gidersin sıçmaya!!!" şeklinde çıkıştı. Bunu duyan kadın da ona bağırmaya başladı. İkisi de birbirine bağırıyordu. Bunu gören diğer müşteriler hemen kaçtı. Sesleri git gide yükseliyordu. Ve her yükselişte biraz daha yaklaşıyorlardı birbirlerine. Bağırdılar... Bağırdılar... Ve en sonunda burun burunalardı. Sezai bağırmaya devam ederek "PARAN YOKSA GENÇLİĞİN VAR ULAN!" dedi. Sezai o kadar yakınında duruyordu ki genç kadın heyecandan ne dediğini bilemez haldeydi ve "SENİN AĞZINI BURNUNU KIRARIM ÇOCUK!!!" dedi. Sezai de durur mu yapıştırdı cevabı "BAK KIZIM BİZ ZAMANINDA ÇOK MEKAN BASTIK ADAMIN ASABINI BOZM.... " derken kadın daha fazla dayanamayıp Sezai'nin dudaklarına yapıştı. Belli bir süre yaratık gibi öpüştükten sonra bir sonraki sahnede Sezai'nin evindeydik... Kapıyı öpüşerek açtılar, adeta yıllardır birbirlerini özlüyor gibi öpüşüyorlardı. Kanepeye uzandılar dudaklarını birbirlerinden hiç ayırmadan. Tam işler raconuna göre ilerliyordu ki Sezai "Bİ DAKİKA.." diyerek içeri gitti. Telefonla bu gece için ayırttığı hayat kadınını iptal etti. Mama artık iyice kızmaya başlamıştı ama hiçbir halukarda konumuzla alakası olamadı. Kadıncağız denedi etti ama olmadı. Sezai içeri döndüğünde, adını bile bilmediği ama aşık olduğundan emin olduğu kadın gitmişti. Kanepede bir not yazıyordu "TELEVİZYONUN 23. KANALINI AÇ AŞKIM, BU BİZİM FİLMİMİZ OLSUN..."

Sezai heyecanla 23. kanalı açtı. Ama meğerse bizimki o heyecanla 213. kanalı açmış. Parmağı diğer tuşa da değmişti. Bir de ne görsün şifreli erotik kanal. O an genç kadının pornocu olduğunu düşündü. Adeta başından aşağı kaynar sular dökülmüştü... Ne yapacağını bilmiyordu. Aşık olduğu gözünden bile sakındığı kadın bir pornocu muydu? Zaten hassas bir yapıya sahip olan Sezai hayata küstü... Bütün evinin camlarını Aydemir Akbaş fotoğraflarıyla kaplamış, içeri güneş ışığının girmesini engellemişti. Daha önceki bunalımlarından da tecrübeli olduğu için çekmeceden takma bunalım sakalını çıkardığı gibi yüzüne yapıştırdı. Aniden bir yağmur bastırdı. Camlar zifri kara olduğu için Sezai sadece yağmurun sesini duyabiliyordu. Bir kadeh smirnoffunu koydu, gitarını aldı ve hiç kullanmadığı içerideki boş odaya gitti... Sezai yeminini bozmuştu. Tekrar gitar çalacak ve şarkı söyleyecekti. Oturdu... Etrafta sadece yağmurun cama çarpma sesi vardı ve Sezai'nin yüreği kanıyordu... Gitarda sadece  "Am" ve "Bm" akorlarına basabildiği için o iki notadan oluşan bir şarkı döküldü dudaklarından...



"İÇİM YANAR İÇİM KANAR DA PATLICEEAAAAAAAAAAN"



Çok acı çekiyordu Sezai. Bir de boş yere en verimli seks işçisiyle olan randevusunu iptal etmişti. İntihar etmeyi bile düşündü. Onu bir daha göremeyeceğini biliyordu.


Bu esnada Sezai'nin çıkardığı garip seslerden rahatsız olan üst komşusu şikayet etmek üzere bir hamlede bulundu ve verdiği rahatsızlığı ispat etmek için Sezai'nin söylediği sevimsiz şarkının sesini kaydetti. Amacı Sezai'nin ev sahibine bu ses kaydını dinleterek onu apartmandan kovdurmaktı. Hemen yola koyuldu ve ev sahibine ses kaydını dinletti. Sezai'nin  ev sahibi aynı zamanda ünlü bir prodüktör olan Erdol Kösele idi. Ses kaydını dinleyen Erdol Kösele'nin gözleri $ 'a dönüşmüştü. Bu onun için yeni bir yetenekti. İtici komşu evine döndükten sonra bütün gece bu ses kaydını dinleyen Erdol, ertesi gün soluğu Sezai'ye kiraladığı evde aldı. Kapıyı defalarca çaldıktan sonra bunalım sakallı Sezai kapıyı nihayet açtı. Sabahın o saatinde bile elinde bir kadeh olan Sezai şaşkındı. Ev sahibini içeri aldı. Merak etmeyin zaten buraları terk edeceğim, sizin kovmanıza gerek yok derken Erdol onun lafını kesti. "Sana bi' albüm yapalım mı müdür? Sende çok büyük ışık görüyorum!" dedi. Sezai düşünmeye başladı...


Sezai artık ünlü bir şarkıcıydı. Binlerce genç onun şarkılarında ağlıyor, zırlıyor ve bileklerini kesiyordu. Hayvan gibi zengin de olmuştu. Artık adını bile bilmediği halde çılgınlar gibi sevdiği o kadını unutmuş gibi davranıyordu.


Bir akşam konsere çıkmak üzere kulisteki son hazırlıklarını yaparken ufaktan da demlenen Sezai'nin yanına yardımcısı geldi. "Bir kadın ısrarla sizinle görüşmek istiyor efendim, hayranınız olmalı, ne yapayım?" diye sordu. Sezai çoktan havalanmıştı "Şimdi o bok parçalarıyla uğraşamam def edin çabuk!!" diye bağırdı. Kadın inatçıydı ve bir şekilde onlarca güvenliği atlatıp içeri girmeyi başardı. Bu oydu...


Sezai gözlerine inanamadı ve "SENİN BURADA NE İŞİN VAR ALLAHSIZZZZ!" deyip tokadını yapıştırdı. Kadın "NE DESEN HAKLISIN AMA LÜTFEN ÖNCE Bİ SOR, Bİ SOR NEDEN GİTTİN DİYE?" dedi. Sezai, "NE SORCAM ALLAHIN PORNOCUSU DEFOL, GO AND FUCK YOURSELF!!" diye karşılık verdi. Kadın hayretler içindeydi. "PORNOCU MU?" 
diye sordu. Sezai "EVET, HER ŞEYİ BİLİYORUM, YAPTIĞIN İŞİ, NASIL PARA KAZANDIĞINI, HEPSİNİ ANLADIN MI HEPSİNİ!!!" dedi. Kadın "NE SAÇMALIYOSUN SEN BE SEVİMSİZ?" diye bağırdı. Sezai bundan çok tahrik olmuştu. Birbirlerine bağırmaya başladılar. Bağırdılar... Bağırdılar... Her bağırdıklarında biraz daha yaklaştılar birbirlerine... En sonunda burun burunaydılar... Sezai "DEFOL GİT BURADAN CENABET KAD..." diyecekken genç kadın dayanamadı ve dudaklarına yapıştı. 

Bir sonraki sahnede Sezai'nin yalısındaydık. Kapıdan içeri öpüşerek girdiler. Aylardır birbirlerini özlemekten başka hiçbir şey yapmamış gibiydiler. Dudaklarını birbirinden ayırmadan kanepeye uzandılar. Tam işler raconuna göre ilerliyordu ki, Sezai "BİR DAKİKA!" dedi ve içeri gitti. Menajerini arayarak o akşamki konserini iptal etti. Menajeri çok kızmıştı lakin ekmek parası bir şey diyemezdi. Zaten konumuzla hiç de ilgisi olmayan bir insandı.

Sezai geri döndüğünde kadın kanepede uzanmaya devam ediyordu ve Sezai'ye dönüp "NEDİR BU PORNOCU HİKAYESİ?" diye sordu. Sezai her şeyi tek tek anlattı. Kadın "YEMİN EDİYORUM GERİZEKALI BU YA." dedi ve her şeyi açıkladı. Artık hiçbir engelleri kalmamıştı. Kadının aylarca ortadan kaybolma sebebini hiçbir zaman öğrenemesek de onlar birbirlerine aşıktı...


Güzelce bir seviştiler. Sezai artık kadının adını biliyordu. Onun adı, Doktor Zenon Far'dı. İsminin en az 4 sezon sürecek çok uzun bir hikayesi olduğunu söyledi Doktor Zenon. Ama o an bu hikayeye vakitleri yoktu. Her saniyeyi öpüşüp sevişerek geçiriyorlardı ki Sezai içindekileri daha fazla tutamadı. Doktor Zenon' a yönelerek "GÖĞSÜME PATLICAN REÇELİ SÜRSEM YALAR MISIN?" diye sordu. Doktor Zenon'un gözleri dolmuştu... Çünkü dünyada sadece 15 kişide bulunan "PATLICAN SEVİCİLİK" hastalığı taşıyan iki kişi çoktan tek vücut olmuştu bile... Bu iki kişi adeta birbirleri için yaratılmış iki hastaydı... Meğer Doktor Zenon'un da en büyük zevki koltuk altına patlıcan reçeli sürmekmiş... O eşsiz kokusunun tek sebebi buymuş


"OLUR!" dedi Doktor Zenon, "Sen yerini söyle ben getireyim.". Sezai "SEN YERİNİ İYİ BİLİRSİN GEÇEN GELDİĞİNDE BİR KAVANOZ HACILADIĞINI BİLMİYO MUYUM SANKİ..." dedi.


Doktor Zenon cilvelene cilvelene yatak odasındaki kütüphane görünümlü gizli kasaya PATLICAN REÇELİ almak üzere yöneldi.


Sezai çok mutluydu... İçeriden cam bir şeylerin kırılma sesi geldi. Sezai patlıcan reçelleri için endişelenerek içeri koştu. Ve gördüğü görüntü karşısında şoke oldu. Doktor Zenon kavanozu alırken yere düşürmüş ve yere yayılan patlıcan reçelinin üzerine basıp kaymış, kafasını çarpmış, son nefesini vermek üzere... Sezai şan derslerinin yanında ilk yardım dersi de aldığı için hemen müdahale etti ve anladı ki Doktor Zenon'un sayılı dakikaları kalmıştı. Doktor Zenon'un kafasını dizlerine yasladı. Ve Doktor Zenon'un dudaklarından o son cümleler döküldü "PATLICANIN DEĞERİNİ BİLMEYEN MİLYONLARCA İNSAN ARASINDA SEÇİLMİŞ O İKİ KİŞİ BİZİZ... VE BENİM İÇİN PATLICAN REÇELİ SENDİN AŞKIM..."


Doktor Zenon son sözlerini söyleyip vefat ettikten sonra 6 yıl boyunca hiç kimse görmedi Sezai'yi... Ortalardan kayboldu... Tıpkı bir hayalet gibi...


6. yılın sonunda, Sezai'nin barmen arkadaşı Resul üstüne oturunca osuran oyuncaklardan almak için Atlas Pasajı'na gittiğinde karşısında Sezai'yi gördü... Birbirlerine baktılar. İçlerinden yüzlerce kelime döküldü ama hiç konuşamadılar... Ve o esnada bi şarkı çalmaya başladı...


"ANLAMAZDIIIIIIN ANLAMAAAAAAAAAAAZDIIIN, KADERE DE İNANMAAAZDIIIIN...."